Sertlik Artarsa Ne Olur? Farklı Bakış Açılarıyla İnceleyelim
Konya’da yaşarken, çok farklı disiplinlerden beslenen bir bakış açım var. Hem mühendislik eğitimi alıyor, hem de sosyal bilimlerle ilgileniyorum. Bu iki dünyayı bazen birleştirmek, bazen de birbirine karşıt tutmak zor olabiliyor. Hadi gelin, “sertlik artarsa ne olur?” sorusunu iki farklı açıdan ele alalım. İçimdeki mühendis mi, yoksa içimdeki insan mı haklı? Bu yazıda her iki yönümü de dinleyeceksiniz.
İçimdeki Mühendis: Sertliğin Artışı Teknik Açıdan Ne Demek?
İçimdeki mühendis sesini duyuyorum. Sertlik artarsa ne olur? Bu konuda ilk aklıma gelen şey, malzemenin fiziksel özellikleri. Özellikle mühendislikte, sertlik genellikle bir malzemenin dışarıya karşı gösterdiği direncin bir göstergesidir. Yani, bir malzemenin dış etkiler karşısında kırılma ya da deforme olma olasılığının az olması, onun daha sert olduğu anlamına gelir. Bu noktada, sertliğin artmasının malzeme dayanıklılığını arttırdığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta bu durumu bir otomobilin çelik kaportasına benzetebilirim; ne kadar sert olursa, darbelere karşı o kadar dayanıklı olur.
Ancak burada önemli bir soru var: Sertliğin artması, her zaman istenen bir şey midir? Her şeyde olduğu gibi, malzemenin de ideal bir sertlik seviyesi vardır. Çok sert olmak, malzemenin kırılgan olmasına yol açabilir. İçimdeki mühendis, bu durumu düşünerek “Evet, sertlik arttıkça dayanıklılık artar, fakat aşırı sertlik, dengenin kaybolmasına neden olabilir. Örneğin, çok sert bir çelik, bir darbe aldığında kırılabilir.” diyor. Yani sertlik artarsa, dayanıklılık artar ama aşırı sertlik de bazen tam tersi bir etki yaratabilir.
İçimdeki İnsan: Sertliğin Artışı Duygusal ve Toplumsal Açıdan Ne Anlama Gelir?
Peki, içimdeki insan ne diyor? Sertlik, malzeme ya da fiziksel dünyada olduğu gibi, insanlar ve toplumlar için de geçerli bir kavram. Duygusal açıdan baktığımda, sertlik artarsa, bu aslında duygusal sertlikten bahsetmek anlamına gelir. Yani bir insanın ruhsal durumunun, sosyal ilişkilerinin, hatta toplumun genel yapısının sertleşmesi. Mesela, insanların birbirlerine karşı daha katı, anlayışsız veya acımasız hale gelmesi, toplumsal sertliği arttırır. İnsanlar, birbirlerine karşı empati duygusunu kaybeder, daha çok bireysel çıkarlar ön plana çıkar. Bu da sosyal uyumsuzluğu, yalnızlığı ve çatışmaları artırır. İçimdeki insan bu konuda oldukça endişeli.
İçimdeki insan, duygusal sertlik arttıkça insanların birbirine karşı daha az anlayışlı, daha az merhametli olduğunu söylüyor. Bir toplumun ruhu, yumuşaklık ve hoşgörüyle şekillenir. Sertlik arttıkça, toplumsal ilişkilerde de derin yaralar açılabilir. Bunu bazen kendi çevremde, sokaklarda ya da sosyal medyada gözlemliyorum. İnsanların birbirlerine olan güveni, anlayışı ve hoşgörüsü ne kadar azsa, toplum da o kadar daha sert, daha kırılgan hale geliyor. Yani, sertlik artarsa, duygusal açıdan zarar görebiliriz. Gerçekten de, daha sert bir toplum daha soğuk ve yalnız bir toplum olabilir.
Teknik ve Duygusal Sertlik Arasında Bir Denge Var mı?
İçimdeki mühendis ile içimdeki insan arasında bir denge bulmak zor. Teknik sertlik, mühendislik açısından çok önemli. Ama duygusal ve toplumsal sertlik, insanın ruhunu ve toplumun sağlığını etkileyebilecek kadar büyük bir öneme sahip. Peki, bu iki farklı sertlik türü arasında bir denge kurmak mümkün mü? Belki de evet. Sertlik artarsa, her iki tarafta da farklı etkiler yaratır. Ancak önemli olan, bu sertliği ne amaçla kullanacağımızdır. Toplumsal hayatta olduğu gibi, mühendislikte de, her şeyde dengeyi bulmak gerekiyor. Belki de, biraz daha esneklik, biraz daha yumuşaklık, bazen her şeyin daha sağlam olmasından çok daha değerli olabilir.
Sonuç: Sertlik Artarsa, Ne Olur?
Sonuç olarak, sertlik arttıkça değişen şey, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal ve toplumsal bir dönüşümdür. Teknik açıdan, sertlik arttığında dayanıklılık artar ama dengenin kaybolma riski de vardır. Duygusal açıdan ise sertliğin artması, toplumsal ilişkilerde kopukluklara, anlayışsızlığa ve yalnızlığa yol açabilir. Her iki bakış açısını da göz önünde bulundurursak, sertlik her zaman daha iyi bir şey olmayabilir. Hem fiziksel hem de ruhsal dünyada, önemli olan, dengeyi bulmaktır.